16 Kasım 2020 Pazartesi

Askerlik Anıları

 

Askeri Okul: Askeri okulda sağlık veya otomatik bilgi işlem (OBİ) sınıfını seçmem tavsiye edilmişti. Kısmet bilgi işlemden yana oldu. Erken yaşlarda normal eğitim sisteminin yanında, savaş eğitimi de almış, şimdi meslek disiplini eğitimlerini alma zamanı gelmişti. Çok değerli bir ekipten 5,25 (Beş çeyrek) floppy disk ve siyah beyaz ekranlarda deniz, kara, hava ve jandarma sınıfları olarak temel eğitimleri aldık. 1990’lı yılların ilk çeyreğinde bir oda büyüklüğünde müzelik makineyi gördüğümde şimdiki cep telefonlarını hayal bile edemezdim. Makine dili ve binary kodlarla tanışarak bir şehrin trafik ışıklarını planlamaya kadar gelmiştik. Uluslararası bilgi işlem teorileri ve standartlar dahil pek çok alanda yetkinliğimiz artmıştı. Usta çırak usulü alınan meslek eğitiminde, öğrenci olduğum sıralarda bir sene sonra öğretmen olarak yeni meslektaşlarıma bilgilerimi aktaracaktım. Mesleğe ilk adımı stajyer olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin merkezi Ankara ve tam merkezi Genelkurmay ve Kara Kuvvetleri Karargâhlarında işe başladık.  Sınıf meslektaşlarımın neredeyse tamamı kibar ve zeki insanlardı. Kuvvet Karargâhında bir anda kendimizi Unix işletim sistemi ve KIOSK denilen fabrika işletim sistemleri içinde bulduk. Kendimizi, Kara Kuvvetleri Karargâhında asker dağıtımından zamanın koşullarında terör eylem bilgilerinin takibine kadar pek çok verinin işlendiği bir bilgi bombardımanı içinde piştik. Bu çalışmalar, bizlere harika tecrübeler kazandırdı.

Sadece bilgi olarak değil, vatan ve bayrak sevgisini de fark etmeden almıştık. Kendisi Arifiye Köy Okulu ve ardından enstitüsü mezunu olan babam ortaokul müdürümüzdü. İyi bir matematik veya yabancı dil gibi pozitif bilimlerde eğitim alamasak ta manevi olarak iyi yetiştirilmiştik. Milli bayramlarda, bando takımı olarak, sabah erkenden bütün köyü dolaşarak meydana davet ederdik. Tören meydanında hazırlıklar yapılmış olur, şiirler ve oyunlarla günün anlam ve önemi halka aktarılırdı. Vatandaşlar kendi çocuklarını sahnede görür, geleceğe umutla bakarlardı. Cephe selamı duruşu sancağa, bayrak göndere çekilir veya indirilirken, cenazeye, Cumhurbaşkanı ve yabancı devlet adamlarına verilirdi. Köyde polis olan amcamın ilk ve tek şehidimiz olması toplumda hassasiyeti arttırmıştı. O zamanlar resmi elbiseyle yolculuk yapılır ve köyde denk gelen törenlerde cephe selamım çok konuşulduğunu hatırlıyorum. Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ve silah arkadaşlarının bizlere armağan ettiği Cumhuriyetin değeri iliklerimize işlemişti. Gezilerle yurdun dört bir yanın gezerek memleket sevdası aşılanmıştık.

Aynı kültür, askeri okulda pekiştirilerek verilmişti. Vatan ve bayrak sevgisi bizlere çok derinden işlenmişti. Üniformayı ilk giydiğimizde hepimizin göğsü ilerde, sanki yer çekimine karşı geliyor, göklerde birkaç kat yükseliyor gibiydik. Zorluklarla dolu Menteş kampı, arazi eğitimleri geride kalmıştı.  Balıkesir’in en iyi spor takımları bizdeydi. Artık ekip olarak silah arkadaşı olmaya ruhen ve bedenen hazırdık. Erkan yaşlarda parasız devlet yatılı okullarının, özellikle askeri okulların bizlere kazandırdığı Cumhuriyet değerleri çok kıymetliydi. Küçük birer çocuk olarak girdiğimiz askeri okul kapısından yetişkin birey olarak hayata adım atıyorduk. Bazı sosyal ve kültürel olayları tam alamadığımızı söyleyebilirim. Ancak hayatın bilgi anahtarını da elimize almıştık. Hepimiz umut dolu bir geleceğe adım atıyorduk. Gelecekten ve kendimizden emindik.

Sanırım askeri okulda istihbarata karşı koyma konusuna da değinmem de gerekir. Askeri okulda nadir olarak bazı yasaklı kitaplar ve kişiler takip edilir, delile dayalı işlem yapılırdı. Kısım kıdemlisi ve güvenilir olarak bu takip işinde rol almışlığım vardır. İleride bu soruşturma ve delil toplama işinde daha derinden tanışacaktım.

                Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK)’ da dijital dönüşüme dönecek olursak,  1990’lı yıllarda,  TAFICS (Turkish Armed Forces Integrated Communitacation System) adı altında dijital dönüşümün omurgasını oluşturacak temelleri atmaya başlamıştı. TAFICS, bütün ülkemizi örümcek ağı gibi sarmış, düğüm merkezleri ile bir birine bağlı fiber teknolojisi üzerinde bilgi otobanıydı. Bütün yönetimi ve güvenliği TSK tarafından milli olarak sağlanıyordu. TSK, kendi personelinden en iyileri bilgi işlem sınıfına seçiyor, en iyi eğitimleri aldırıyordu. 1990’lı yıllarda bizlerin yani OBİ sınıfının asıl görevi yapısal kablolama işlerinin tamamlanması, yazılımlar ve kullanıcı eğitimleri oldu. Diğer yandan 1995’te bir grup vatan sevdalısı tarafından TÜBİTAK- UEKAE (Ulusal Elektronik ve kriptoloji Araştırma Enstitüsü) kurulmuş ve yol almaya başlamıştı. TSK, bütün Türkiye’yi örümcek ağı gibi ören TAFICS projesi 1990’lı yılların sonlarında tamamladı.

                Topçu Ve Füze Okulu Yılları: Topçu Ve Füze Okulu’nda topçu sınıfı üst düzey eğitimleri verilir. Topçuluk sınıfı, sayısal zekâ gerektiren, pek çok üst kademeye personel yetiştiren bir sınıftır. Teorik eğitimlerin ardından Acıkır bölgesinde gerçek atış eğitimleri yapılırdı. Mermi pahalı olduğundan, atış eğitim simülatörleri eğitimde önemliydi. Omuzdan atılan füze (Stinger) eğitim simülatörüne hayran kalmıştım. İtalya’dan alınan füze atış simülatöründe yedi farklı hava koşulunda gerçek sesle eğitim veriliyordu. Topçu atışları için İngiltere’den iki boyutlu eğitim simülatörü satın alınmıştı. Eğitici eğitimlerini İngiltere’den gelen şirket personelinden almıştık. Kurulduktan kısa süre sonra ziyarete gelen ABD’li bir topçu albay, uzun uzun baktıktan sonra “Gençliğimi hatırladım” gibi bir laf etmişti. O an yerin dibine girdiğimi anımsıyorum. Bizler yeni bir şey yaptığımızı düşünürken, albay, bizi küçümsüyordu. Albayın gençliği demek, onların en az yirmi-otuz yıl gerisinde olduğumuz anlamına geliyordu. Belki saflığından, belki kurnazlığından bilemiyorum. Ama bunun dışında elle tutulur hiçbir bilgi vermeden çekip gitti. ABD’ye giderek hurdaya çıkan top ve yedek parçaları almaya giden samimi olduğum bizimkilere “Çöplükten malzeme aramaktan utanmadınız mı?” diye sorduğumu hatırlıyorum.

                Bunların yanında güzel şeylerde oluyordu. Örneğin, arazide topçu atışları için karışık matematiksel hesaplamalar gerektiriyordu. Bu durum personel fazlalığı ve zaman kaybına sebep oluyordu. Savaş sahası için özellikle sürat ve doğruluk çok önemliydi. Topçu ve Füze Okul K. lığı ve ODTÜ işbirliği ile değişik top tipleri için, arazi el bilgisayarlarına yüklenebilen, yeniden programlanabilir sistemler geliştirildi. ODTÜ’lü ekip harika çalışmalarla son derece güzel işler ortaya çıkardı. Suriye ile Abdullah ÖCALAN’ın yakalanmasına giden süreçte, trene kadar giden topları programladık ve trene kadar nezaret ettik. Gece tren istasyonunda, toplar trenlerin üzerinde, gururla namlulara baktığımı hatırlıyorum. Çalışınca oluyordu. Bu ülkenin güzel insanları, bilimin peşinde, imkân verilince güzel işler başarıyordu.

                Topçuluk eğitimleriyle ilgili üç boyutlu arazi tanımlama ve sahada düşman ateşine karşılık envanterdeki en etkili silahı seçebilme konularında ciddi yazılımlar geliştirilmeye başlandı. Bu hususta çalışan ekipleri el üstünde tutarak merkeze çektiklerini hatırlıyorum. TAFICS’in Topçu ve Füze Okulu yerleşkesine uygulanması, yapısal kablolama, kullanıcı eğitimleri verdiğimizi hatırlıyorum. Hatta arazide fiber kablonun yol boyunca belirli mesafede gitmesi gerekirsen, paletli araçların eğitim sahasına logarın konmasına müdahale etmiştim. Müdahale işi son derece basitti. Paletli bir araca atlayarak, şoföründen logarın üstünden geçmesini istedim. Logar altımızda parçalandı. Olayı fotoğrafladık.

                TSK, meslek sicil puanı, yabancı dil puanı ve kanaat notundan oluşan ortalamayla personeline bir not belirlerdi. Bu gibi pek çok değerlendirmeyle en iyi personellerini seçer, eğitimler veya yurt dışına göndererek yetişmesini sağlardı. Bu sistemin mümkün olan en yüksek seviyede adil olduğuna hepimiz inanır ve güvenirdik. Henüz 21 yaşında Almanya’ya bir aylık NATO tatbikatına gönderildim. Evimize amcam Fethi İNAN sayesinde gelen yabancılara alışıktık. Üstelik ilk eşi Alman uyruklu Lily ile aramız gayet iyiydi. Ancak tek başına yabancı kültür ortamında bulunmak ilk başta pek keyifli olmamıştı. Değişik aksanlarda İngilizce dilini anlamakta zorlanıyordum. Sınavlar için çalışmalarımız ve aldığımız notlar burada pek işe yaramamıştı. Hatta yemekler konusunda sıkıntı yaşıyordum. Gece yüksek sesle konuşan Amerikalı askerler çok rahatsız ediyorlardı. Duş ve pisuarlarda aralarda bölmeler yoktu. Toplum olarak bizim kültürümüze uymayan bu durumların başlangıçta değişik geldiğini hatırlıyorum. Sadece zorlanan ben olmadığımı daha gider gitmez anlamıştım. Hemen bir araba dolusu Türk olarak araba kiralayıp, Almanya’da, aralık gibi soğuk bir kış ayında mayo aramaya çıkarken buldum kendimi. Sonrasında Berlin’de yaşayan amcamı davet ederek Hamburg ve Hannover gibi yakın kent ve kasabaları gezdik. Yeğenlerim Zehra ve Özge çok küçüktüler. Fethi uyum sağladıysa ben de uyum sağlayabilirdim. Kendime güven geldi. İkinci hafta araba kiralayarak yabancı arkadaşlarla çevre gezilerine başladık. Bergen-Belsen Yahudi kampını ve daha pek çok müzeyi gezdik. Bu tatbikat tecrübesinin üzerimdeki katı yapının çözülmesine katkısı büyüktür.

                Olası olaylar üzerinden senaryo şeklinde oynanan NATO tatbikatlarında her ülke kendi reklamını yapıyordu. Ford marka arazi araçlarının yan yana konularak oluşturulan kamp içinde, her şeyin son teknoloji olmadığını gördüm. Bizim Türk kullanıcıların beğenmediği donanım ve yazılımları işlerini gördüğü sürece kullanmaya devam ediyorlardı. Amerika’nın üstünlüğüne yapılan kampta, bir grup Amerikalı, senaryoda beyin rolünü oynuyor, enjekte edilen olaylara verilen reaksiyon verilerini depoluyorlardı. Her gün, mutlaka gün sonu toplantıları veya faaliyet sonu incelemeleri yapılıyor ama asıl bilgiyi bu Amerikalılar götürüyordu. Bana göre bu, son derece riskli bir durumdu. Çünkü sizin eğitim ve hazırlık durumunuzu ölçüyor, hakkınızda çok geniş bir bilgi topluyordu. İleride bu bilginin size karşı kullanılması da ayrı bir risk konusuydu. Türkiye, gerektiğinde yurtdışı görevine giden personeline bilgilendirme eğitimi verir, dönüşte raporu isterdi. Bu gibi veriler konuyla ilgili yöneticilere taze bilgi sağlardı. Dilimin döndüğünce raporumda yazdığımı hatırlıyorum.

 

 

ACIKIR’da Bir Anı: ACIKIR atış hasası, Ankara’ya yakın olması sebebiyle kısa menzilli atış denemelerinde kullanılıyordu. Lazer güdümlü havadan yere füze denemesi yapılacaktı. Bir timin arazide lazerle işaretlediği hedefin uçaktan atılan füzeyle vurulmasını izleyecektik. Komuta kulesinde bol yıldızlı generallerle birlikte, heyecanla, varillerin üst üste konulmasıyla oluşan hedefin havaya uçmasını bekliyorduk. Pilotların sesi her zamanki sakinlikte, Eskişehir üzerinden geldiğini, iki dakika içinde selamlama uçuşu ve ardından bombayı bırakabileceğini söyledi. Tim, hedefi işaretlemişti. Ekran görüntülerini ve telsiz seslerini içeri veriyorduk. Pilot bombayı bıraktıktan sonra yukarıdaki kameralar bizi de gösteriyordu.  Eğer hedef işaretlenmediyse veya yanlışlık varsa, biz de muhtemel hedef içindeydik. Yanımdakilere ekranda bizi gösterdiğimi hatırlıyorum. Saha sorumlusu ısrarla işaretlemenin doğru yapılıp yapılmadığını heyecanla sormaya başladı. Belki binadakilerle birlikte tarih olmak üzereydik. Kamera bizi daha net gösteriyordu. O an saniyeler geçmek bilmedi. Son anlarda bombanın  görüş mesafesinde yatay uçuşa geçerek yanımızdan geçtiğine şahit olduk. Kameradan hedefin daha netleşerek varillerin büyük bir patlamayla havaya uçtuğunu görünce hepimiz rahatladık.

Tarihin İyi Bilen Geleceğini de Bilir

 

Nereden Geldiğini İyi Bilen Geleceğini de Kestirebilir: Adını hatırlayamadığım bir belgeselde, gazeteci, Fransa ile İngiltere arasında denizin altından Manş Tüneli yapımında, tünel çalışmasında nasıl bu kadar doğrulukta yaptıklarını soruyor. Mühendis çok temiz bir dille “Geldiğimiz yeri lazerle işaretleyerek ileriye bakıyoruz. Ve tam doğrulukla karşı tarafa ulaşıyoruz” demişti. Bu karar beni çok etkilemişti. Nereye gitmem ve hangi yolu seçmem gerektiğinde Yalova’nın Sugören Köyü sınırlarında Samanlı Dağlarına çıkarım. Kar veya kış, gece veya gündüz, sis veya açık hava fark etmez, kendimi ait hissettiğim ormanda yürüyerek gideceğim yolu düşünür ve kararımı veririm. Bu ormanda aldığım kararların neredeyse tamamı beni yanıltmamıştır.