1.
Bursa Askeri Hastanesi dijital dönüşümü için çalıştığım, 2001 yılı ağustos ayının sıcak bir günüydü. 1. Ordu'nun karargahı olan Selimiye Kışlasında sunum yapıyorduk. Herkesin iple çektiği yurtdışı görevlerinden gelebilecek en iyi yerlerden birine seçilmiştim. Azerbaycan görevi verilmişti. Türk Silahlı Kuvvetleri, yurt dışı göreve gidecek olan personelini öncelikle eğitime alır, ilgili ülke hakkında, uzman kişilerce bilgiler verilirdi. Neden ülke olarak orada olduğumuz, devletimizin politikası, orada kullanılan sistemler ve toplumsal kültür hakkında pek çok bilgiyi içeren biz dizi eğitimden geçirildik. En keyiflisi Azerbaycan Tükçesi ağzı ve toplumsal değerler dersi olmuştu. Amfide aldığımız iki günlük Azerbaycan ağzı sayesinde kulaklarımız dolmuş, indiğimiz anda şoför ve aynı zamanda korumam olan Vulgar’la çok güzel diyalog kurmuştuk. Erkek çocuğunun ad gününe gitmiş, “Soyadınızı yaşatacak delikanlının şerefine” diyerek arak (Votka benzeri yerel içki) bardağını kaldırmış, tek yudumda içmiş olmam Vulgar için büyük bir onur olmuştu.
Azerbaycan uçağı öncesi uzun yıllar gönül ilişkisi yaşadığım güzel bir kıza veda etmiştim. Bu onu sevgili olarak son görüşümdü. Sabaha kadar Ankara/Arjantin'de eğlenmiş, Küçükesat'ta bir arkadaşımın evinde vedalaşmıştık. Beni bekleyen taksiyle, ıssız Ankara sokaklarından geçip, Kolej üzerinden İstanbul yoluna çıkarak, Etimesgut Askeri havaalanına geçmiştim. Çok sonraları, babamı toprağa verip Hakkâri’ye dönerken Van’da uçaktan indiğimde telefonda şefkatli sesini duymuş ve havaalanında karşılıklı hıçkırarak ağlamıştık. Teselli telefonu için bu güzel yürekli kadına tekrar teşekkür ederim. Sabah güneş doğmadan Etimesgut Askeri Havaalanında uçak havalanmadan evvel gönlüm yine kırık ve yeni maceralara yelken açıyordum.
Çok heyecanlıydım. Nazım Hikmet bu şehirde aşık olmuş, çok sevdiğim “Güneşin İçenlerin Türküsü” kitabını bu şehirde yayınlamıştı. Bir şiirinde Bakü’yü şöyle tanımlamıştı: Moskovadan yola çıktım bu akşam / Vagonumun kapıları aynalı. / Baküye gidiyorum, ay balam,/ Bakü Aslı, ben Kerem. / Bakü gençliğim demek: / Dost eline emanet ettiğim yürek,/ İliç’in bulağından içtiğim su, / Kardeş sofrasında kestiğim ekmek. / Damda yârin yüzünde yıldızların uykusu; / Bakü gençliğim demek. / Baküye gidiyorum, ay balam, / Bakü Aslı, ben Kerem. (Moskova-Bakü, 11 Ekim 1957). Ben de bu şehirde aşklar yaşayacak, memleket özlemini iliklerime kadar tadacaktım.
Her yıl aynı eğitimden geçerek bizden önce burada görev yapmış silah arkadaşlarımız, çok güzel uygulamalar başlatmışlardı. Aramızda aylık elli dolar para topluyor, ortaya çıkan parayla kaçkınların (Ermenilerin yaptığı Hocalı katliamın acıları sürüyordu.) veya ihtiyacı olan yerlerde toplu bir derslik, hastane bakım odası, muhtarlık binaları veya çeşme yaptırıyorduk. Aylık maaşların yüz elli dolar olduğu ülkede kat kat yüksek maaş aldığımızdan maddi olarak sorunumuz yoktu. Görevle gitme fırsatı bulduğum her ülkede para biriktirmek yerine gezip kültürünü görmeyi her zaman tercih ettim. Bunun bende kazandırdığı zenginliği, şu an parayla satın alamam. Avusturalya, Güney Amerika ve kutuplar hariç tüm bölgeleri gezmek her insana nasip olmayacak bir zenginlik bana göre.
Azerbaycan
görevim esnasında dünyanın dört bir yanına dağılmış Türklerin hiç kopmadığını
anladım. Gence, Şeki, Şamahı, Fuzuli vb. şehirlerde Ermenistan ve İran sınırlarına gezilerde halkın bizi dostça
bağrına bastığı o sıcak anları yaşadım. İnsanların gözü kulağı bizdeydi. Barış
Manço’dan parçalar söylüyor, Kemal Sunal filmlerinden şakalar yapılıyordu. Özel
kuvvet personeli harika işler çıkarıyordu. Kafkaslardan Bakü’ye sefer yapan ve kısmen
başarılı olan Kafkas Ordusu asker mezarlarını tespit ediyor, biz
anıt mezar haline getiriyorduk. Türklük ruhunun bölgede ebedi olmasına bir tuğla
koyuyorduk. Kaçkınların yaşadığı bölgelerde toplu sünnet törenleri tertip
ediyorduk. Azerbaycan’da paranın yönetim biçimini ve sosyolojiyi nasıl
etkilediğini öğrendim. Örneğin kaset çıkartan (2000’li yılların başında kaset
halen popülerdi.) sanatçıdan 10.000 adet aldığınızda en çok satan oluyordu. Arabamın
arkasında belli sayıda ambalajında paketleri gittiğimiz okullarda veya halka bedava dağıtıyorduk. En yüksek dinlenen parçalar böylece ortaya çıkıyordu. Bazı yazar
ve şairlerin sağlık ihtiyaçlarını karşılıyor, gerekirse bilgisayar hediye
ediyorduk. Türklük bilinci üzerine harika eserler ortaya çıkıyordu. Belirli
zamanlarda gece tertipliyor, sözleri Ahmet Cevad’a ait olan “Çırpınırdı
Karadeniz” parçasıyla hüzünleniyor, Kafkas danslarıyla coşuyorduk. Gazeteci ve
TV program yapımcılarını şoförümle gerekirse evlerinden aldırıyor, yapılacak
haberleri paylaşıyorduk. Uzun yıllar Rus etkisinde kalan ve eğitim alan toplumun
üst kesiminde tekrar Türklük bilincinin uyandırılması uzun süren bu emeklerin sonucudur.
İran,
o yıllarda Hazar petrolü üzerinde hak iddia etmeye başlamış ve karasuları
meselesini ortaya atmıştı. Denizde hücumbotları ve havadan jet uçuşlarıyla açıkça
tehdit ediyordu. Hazar petrolünü tartışmaya açmak istiyordu. Halen saygıyla andığım
Genelkurmay başkanı Orgeneral Hüseyin KIVRIKOĞLU, Azerbaycan Harp Okulu diploma
töreninde Türk yıldızlarının gösteri yapması emrini vermişti. Rus ve İran gibi
ülkelerin üzerimizde baskısını hissettiğimiz o günlerde böyle yürekli
kararların alınması gurur vericiydi. Genelkurmay başkanımızın uçağı Türk yıldızları
tarafından koruma çemberi içinde hava alanına indiği günü ve gerginliğimizi hatırlıyorum.
Öncesinden başlayan çalışmalar, Hava Kuvvetlerinden gelen profesyonel ekip
sayesinde bu ziyaret müthiş bir şölene dönüştü. Azatlık (Özgürlük) Meydanında
jet motorlarını kulakları sağır edercesine bir milyon kişinin üzerinden İran’a
doğru yaptığı uçuş, büyük bir coşkuyla karşılandı. Hükümet binası üzerinde
deklanşöre basarak çektiğim görüntü Hürriyet, Milliyet gibi pek çok ulusal ve
uluslararası haber kanallarında kullanıldı. Seyircilerin arasında üstü açık tam
donanımlı bir otobüsün üzerinden gösteri idare edilmişti. Gösteri ve tören
bitmesine rağmen halk dağılmamış ve otobüse doğru yönelmişti. Bu coşku
tehlikeli olmaya başlayınca akıllı davranan gösteri ekip lideri, pilotların
otobüse indirerek coşkuyu azaltmaya çalışmıştı. Daha sonraları pek çok haber
kanalı, bu seyirci kitlesinin bir rekor olduğunu yazacaktı. Halen internette
dolaşan bu muhteşem gösterinin parçası olmak bugün bile benim için büyük bir
mutluluktur. Başınızın üstünden size ait
müşterek kuvvetin gücünü ve verdiği güveni Hakkâri Dağ ve Komando Tugayında
daha sonra tekrar yaşayacaktım.
Azerbaycan/Bakü’de
yaşanılan zamanlar, benim için pek çok tecrübe ve olgunlaşma zamanları oldu.
Örneğin kuğu gölü baletini ilk kez doyasıya Bakü’de izledim. Rusların tiyatro
ve sahne sanatlarına bayıldım. Bazen akşamları gittiğimiz çok uluslu eğlence mekânlarında
ve başka ortamlarda daha rahat hareket etmeye başladım. İçeceğim bitince, sormadan aynı içeceğimi getiren garson, karşımda kadehini bana kaldıran dost İrlandalıyı
işaret edince şaşırmıştım. Kısa süreli
sohbetlerle güzel insanlarla tanıştım. Bakü’de Zerdüşt Dinine inan Ateşgah’ta insanların
ibadetlerini izledim. Biyoenerji ile tanıştım ve etkilendim. Uluslararası bir haber
ajansının temsilcisi dâhil, pek çok sevgililerim oldu. Bir yıllık en gelişmiş marka, son
model güçlü bir araç ve şoförün günlüğü on dolardı. İstediğim saatte cep
telefonuyla arayıp program bittiğinde beni almasını sağlıyordum. Şoförümün gözü
karaydı. Bazı polis kontrol noktalarını seri bir şekilde atlatıyordu.Görünmeden istediğim zaman istediğim yerde olmamı sağlıyordu.
Bir
akşam generalin oğlu ile bir açılışa gitmiştik. Saat gece yarısını çoktan
geçmiş, eğlencenin zirvesinde mekâna polis baskını oldu. Polisler rüşvetle işi
döndürüyor ve sıkıntı çıkartabiliyorlardı. Yanımda fazla nakit kalmamış,
üstelik generalin oğluyla nezarethane hiç hoş bir durum olmayacaktı. Şoförümün telefonu
cevap vermeyince, iş yerinden rütbeli bir arkadaşımı bizi alması için aradım. Eğlence mekanının mutfak kısmından geçerek arka kapıdan çıkabildik. Sabaha karşı iş yerine ulaşıp, acele duşla tam zamanında toplantı odasında
yerimi almıştım. Az sonra başlayacak toplantı “Bazı arkadaşlar, gece
hayatlarına dikkat etmeliler” şeklinde babacan bir uyarıyla gelecekti. Tabii benim
gözüm yerde ve yüzüm kıpkırmızı…Sanırım rahmetli Zeki DURLANIK paşa ve benim dışımda konuyu bilen yoktu.
Kardeş Azerbaycan'da yaşadığım bazı olaylara dikkatinizi çekmek isterim. O yıllarda ASELSAN 1919 cep telefonları meşhurdu. Telefonları üst düzey yetkililere hediye olarak dağıtıyorduk. Yüksek nüfuza sahip insanların kullandığı markalar, halk tarafından çabuk benimseniyordu. İyi bir pazar açtığımıza inanıyorduk. Ancak arkamızdan teknik servis/bakım hizmetlerinin aksaması ve ürün devamlılığının sağlanamamasından dolayı, ürün hak ettiği başarıyı elde edememişti. Diğer bir olay ağaç taşıma işiydi. Türkiye ile haberleşmede kullandığım uydu sisteminin önüne bir çam ağacının yaprakları geliyordu. Özellikle sabahları çiğ ve buzlanma zamanlarında haberleşme aksıyordu. Mecburen ağacı taşımak zorunda kaldık. Ancak ağaç taşıma işinde ne kadar dikkatli olursam olayım ağaç ölmüştü. Ağaç taşıma işinin pek başarılı bir süreç olmadığını öğrenmiştim. Azerbaycan'da Türk öğrenci ve iş adamlarıyla bazen karşılaşıyorduk. Bizler, asker olarak görevimizi yaptığımız kadar diğer kurumların da görevini yapmasını bekliyorduk. Ancak büyükelçilik personeli bizim kadar heyecanlı ve görev odaklı değildi. Bu süreçlerin özellikle ekonomi, gümrük ve malların serbest dolaşımı konularının çok sık aksadığını gördük. O zamanlar internet ve haberleşme hizmeti kısıtlı ve pahalı olduğundan lüks sayılabiliyordu. Asker olarak ekipmanlarımız çok sağlamdı. Örneğin yanımda bulunan uydu üzerinden TUYT (Taşınabilir Yer Uydu Terminali) üzerinden, zaman zaman sivillerin aileleriyle haberleşmelerine imkan tanıyorduk. Üç dakikalık kesiciyle hem personel, hem sivil vatandaşlarımızın aileleri ve sevdikleriyle görüşmelerinde zaman zaman duygusal anlar yaşanıyordu. Azerbaycan'da Rus,Yunan, İngiliz ve pek çok ülkenin personeli kendi ülke menfaatleri için çalışıyordu. Bunları eleyerek bizlerin daha yukarıda kardeş Azerbaycanla yaptığımız işlerin bir kısmını burada yazmaya çalıştım. Süreç halinde ve doğru politikalarla ilerlense, eminim Türk Dünyası kardeşliği çok daha iyi noktalara gelecektir.
Yıllar sonra Azerbaycan Türklerinden doktor dostumun büyük oğlu, beni sosyal medyadan bulacak ve o Almanya'da ben Yalova'dan dostça seslerimiz sanal ortamda yeniden buluşacaktı. Bu kadar sıcak ve hiç ayrılmamış gibi içten sohbet edecek "Kardaş elimizden gelen bir şey olursa çekinme" ısrarlarıma rağmen her Türk gibi savaş halinde tüm gururlu cesaretiyle ülkesine dua etmemi isteyecekti. Elbette elim boş durmayacak Azerbaycan'a elimden geldiğince maddi ve manevi katkıda bulunacaktım. Sağlam kanallardan maddi destek sağlarken, özellikle yurt dışı sitelerde kendi dillerinde psikolojik savaşa katılmaya çalıştım. 2001 Yılının sıcak ağustos ayında tozlu Sumgayt tren istasyonunda beni uğurlayan küçük Türkel, şimdi büyümüş ve Almanya'da lojistik okuyor. Yolun ve bahtın açık olsun dost Türkel ve kardeş Azerbaycan.
Çok şükür 10 Kasım 2020 tarihinde Ermenistan yenilgiyi kabul etti. Azerbaycan, Ermenistan ve Rusya barış antlaşması imzaladı. Azerbaycan Demir Yumruk Operasyonu Türkiye'nin de yardımıyla büyük bir zafer elde etti. Şehitlerimize Allahtan gani gani rahmet dilerken, gazilerimize acil şifalar dilerim. Akıl, bilim ve inançla kazanılan bu zafer hepimizin gururu.
Sırmalar sarsam koluna, inciler dizsem yoluna
Fırtınalar dursun yana, yol ver Türk'ün bayrağına
Kafkaslardan aşacağız, Türklüğe şan katacağız
Türkün şanlı bayrağını Kafkaslara asacağız.
Derken şaka yapmıyorduk.