ÇIKIŞ YOLU
Dünya
ekonomisinde 2008’de kendini gösteren düşüş, pandemi ve iklim değişikliğine
bağlı felaketlerle giderek kendini daha fazla hissettirmeye başladı. Bu düşme
etkisi Türkiye dahil pek çok ülkeyi etkilemeye başladı. Dünya devletleri kendilerine
çıkış yolu arayışlarına girdiler. Tümden gelerek bu duruma bir göz atalım.
ABD,
meclisin basılması ve ölümlerle ilginç bir demokrasi görüntüsü vererek garip bir seçim atlattı. Seçimle gelen yeni yönetim, son
yüz yılda basılan paranın daha fazlasını basarak altyapı yatırımlarıyla ülkeyi
baştan inşa edecekleri politikasını ortaya koydu. Aynı şekilde Kanada, erken
seçime gitme kararı alarak benzer bir kalkınma hamlesine gireceklerini ifade
etti.
Avrupa,
biraz daha farklı bakış açısıyla dijital para biriminden bahsetmeye başladı. Bunun
altyapısının hazır olduğunu ve denemelerinin devam ettiğini söyledi. Ancak
İngiltere bu ekonomik pazardan ayrılarak herkesi şaşırttı. Güçlü Almanya ve etrafında
destekleyici ülkeler tarafından dünyanın en refah şehirlerine ve toplumlarına
sahip Avrupa, daha cesur bir kalkınma hamlesine hazırlanıyor. ABD ile paralel
bakış açısıyla Yeni Yeşil Mutakabat ve Karbon
emisyonu vergisi gibi çevreci hassasiyetlerle geleceğe bakıyorlar.
Çin
pazarı, her zamanki gibi kapalı kapılar arkasında kendi ajandasını işletiyor. Akıllı
şehir ve dijital para birimlerine hazırlık yapıyor. Kendi pazar gücünü ve
dünyada etki alanını arttırmaya devam ediyor.
Weber’in
dediği gibi matematik doğuda doğmuştu ancak rakamlar muhasebe işlemleri vs gibi
somut adımlarla batıda büyümüştü. Yine batı, dünyaya sürekli karşılıksız para
basarak yeni bir politika ortaya koyuyor. Bu politika, aslında yeni gelen
kuşağa kontrollü bir şekilde parayı vererek kendi bakış açılarıyla yaşam,
üretim ve yönetim biçimini devretmeye hazırlanıyor. Basılan dev boyutlardaki
para gücünü önemli bölümü tatlı su yönetimi gibi altyapı yatırımlarına olduğu
defalarca vurgulandı.
NASIL BİR EKONOMİK ÇIKIŞ MODELİ
Dünyada
bu gelişmeler yaşanırken Türkiye nasıl bir yol izlemeli? Biraz daha odaklama
yaparak Stockholm ve Viyana gibi refah seviyesi yüksek kentlere yakından
bakalım. Bu şehirler, yerel yönetimler
eliyle vergilerden muaf olarak altyapı şirketleri üzerinden büyük kamu
yatırımlarını vatandaşlarla buluşturuyor. Devamında, bu yatırımı zamana yayarak
vatandaşlardan tahsil ediyor.
Yalova özeline
bakarsak, yerel yönetimleri bütün şehir olarak toparlanması doğru bir adım
olacaktır. Gençleri, partizanlık değil liyakat esasına göre yerel yönetimlerde
istihdamın önü açılmalı. Üniversitemiz, yurt dışında altyapı ve akıllı kent
yatırımlarına odaklanarak inovasyonları tersine mühendislik ile kendi kültürümüze
uyarlayabilir. Gençlerimizin dinamik gücü üzerinden, kültürümüze uygun yaşam,
üretim ve yönetim biçimini inşa edebiliriz. Kentimizde yeni kurulan Teknopark
AŞ ve OSB ler çevreci ve inovasyonlara açık ve kentin ihtiyaçlarına göre
çalışmalar ortaya koyabilir. Bu yeni oluşumlarda yerel yönetimlerin eliyle
kurulacak kamu şirketleri kentin ihtiyaçlarına yönelik çalışmalara ağırlık
vererek ürünleri vatandaşa ulaştırmalı. Buralardan ortaya çıkacak ürünler diğer
kentlere ve hatta dünyaya pazarlanabilir.
Türkiye'nin riski yönetmek yerine krizi yönetmeye çalıştığını görüyoruz. Bunun bedeli maalesef çok
ağır olmaktadır. Yapılması gereken liyakatli yöneticilerle riski yönetmektir.
Yerel yönetim vali başkanlığında, kentin tüm unsurlarıyla riski ve
reaksiyonları test etmesi önemlidir. Bu testler ve tatbikatlar devletin
dirayetini arttırır, toplumun esnekliğini ve devlete güvenin arttırır. Riski yönetmek daha kolay, krizi yönetmek daha zor ve pahalıdır. Bu, ayrı
bir yazı konusudur.