10 Nisan 2022 Pazar

YOLUNDA YÜRÜYENLER - DİJİTAL VE YEŞİL UYUMLU / DENGELİ GELECEK

 

Yaşadığım güzel coğrafya Yalova’nın “İklim Eylem Planı” kapsamında,  TÜBİTAK’ın öncü olduğu “Kamu-Sanayi Sektörü” buluşmasında, bölgemizin önemli sanayi kuruluşlarına 7 Nisan 2022 tarihinde bir sunum yaptım. Sanayi sektöründen AKSA, Eczacıbaşı, Yalova Kimya OSB, Yalova Makine OSB vb. alanında ülkemizin ve hatta dünyanın en iyilerinin olduğu seçkin bir kitleye hitap etme fırsatım oldu. Görüşme, sanayi devlerinin pazarlama stratejilerine devam ederken, su ve enerji gibi temel kaynaklarını tartıştıkları, fikir alışverişinde bulundukları bir platforma dönüştü. Bu yüzden doktora ve lisansüstü çalışmalarımı “Dijital ve yeşil dönüşümle dengeli / uyumlu gelecek” alanını seçtim.

Bilim adamları, Marmara ve dünyada aynı anda 1988-1990 yıllarında, sanayi toplumunun doğaya karşı yıkıcı etki eşiğinin aşıldığı konusunda hemfikirler. Sanayi toplumu ve bildiğimiz ekonomik sistemin 2008 yılında son nefesini verdiği açıkça ifade edilmektedir. Yıllarca petro-dolar sistemi olarak bilinen sisteme en büyük karşı hareketler Çin ve Rusya’dan geldi. Para karşılığı altın değerine geçiş konusunda somut adımlar atmaya başladılar. Yaşanan kovid-19 süreciyle çatlaklar daha da derinleşti. Rusya-Ukrayna savaşıyla sıkıntılar artık iyice gün yüzüne çıkmaya başladı. Bu satırları yazarken Çin tarafında askeri hareketlilik sürüyor ve maalesef Ukrayna’da insanlar ölüyorlar.

Birleşmiş Milletler  tarafından “Sürdürülebilir Gelişme Hedefleri” kapsamında dünyaya bazı somut bilgi ve hedefler paylaşıldı. Gidişatın farkında olan Avrupa Birliği “Fit For 55”  “Sınırda Karbon Uygulama Mekanizması”, Çin “Cap&Tax”, ABD Built Back Better (BBB $2,2trilyon)   mekanizmalarıyla kendi üreticilerini ve tüketicilerini korumak üzere bazı regülasonları tartışmaya ve  hayata geçirmeye başladılar.  Rusya doğal kaynaklarından elde ettiği satışı kendi para birimi olan Ruble ile ödeme kabul edeceğini, Ruble’yi altın standardına bağladığını açıkladı. Çin, bu adımı yıllar öncesinden zaten atmıştı.

Bizlerin şikâyet etme, mazeret üretmeden çok iş üretme, emek harcama ve ter dökme zamanında olduğumuzu görerek, sorumluluk bilinciyle hareket etmeliyiz. Toplumun gelişim evrelerinde Toplum 1,0 ve Toplum 2.0’da tartışmasız en iyilerinden biriydik ve bu süreçlerin doğduğu topraklarda yaşıyoruz. Genelkurmay ve TÜBİTAK günlerimizde bu sürece çok üstün katkılar verdiğimizi “Dijital Dönüşüm” kitabımda yazmaya çalışmıştım. “Demir ağlarla ördük anayurdu” mısralarını “Bilgi otobanıyla ördük anayurdu dört baştan” diyerek konuyu özetlemiştim. Yalova Belediyesi olarak ZAMBAK ve sonrasında 2020 yıllarında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın “Akıllı Kentler” çalışma grubuna destek verdik. Raporda belirtilen alt başlıklardan AFAD (Deprem), Su yönetimi, İklim Değişikliğini öncelik olarak belirledik. AFAD projemiz destek fonu buldu, yakında hayata geçirilecek. Hazırlanmak olan iklim eylem planının sahada uygulaması için AB projemizi sunduk. Yeni süreçlere ve işbirliğine kentimizi hazırlıyoruz.

Fırsat buldukça ata topraklarıma giderek üretime katkıda bulunmak için çiftçilik yapıyorum. Türkuvaz mavisi rengiyle İznik Gölü’ne bakarak semavi dinlerin zaman içinde yeşerdiği bu topraklarda, Bedrettin’in (1359-1420) bu topraklarda yaktığı ateşi düşünüyorum. Bedrettin’in doğayla barışık, adilce bölüşümü anlatıp uygulamaya koyduğu yaşam ve üretim bakışını arkadaşlarla tartışıyoruz. Sonra batının öncülüğünü yaptığı, semavi dinlerin üstüne çıkarak doğaya ve toplumu anlamlandırma çabaları geliyor aklımıza. Schumpeter “yaratıcı yıkım” ve Gramsci “siyasi hegemonya” teorilerini düşünüyorum. Schumpeter fırtınası olarak bilinen “yaratıcı yıkım” teorisi,  teknolojik gelişmelerin  ekonomik yapıyı aralıksız olarak içten devrimden geçiren, sürekli olarak eskiyi imha ederken yeniyi oluşturan endüstriyel mutasyon sürecini tarif etmektedir. Gramsci’yi ise bence “kültürel hegemonya” olarak okumalıyız.

Değişerek dönüşümün farkında olan devletler kendi üreticilerini ve vatandaşlarını korumak üzere regülasyon ve akredidasyon standartlarını hazırlamaya başladılar. Bir yandan bu gelişmeleri takip ederken diğer yandan zaten genlerimizde olan sağlam yapıları kullanarak kendi pazar ve standartlarımızı vakit kaybetmeden belirmeye başlamamız gerekir. Türk Standartları Enstitüsü, kalibrasyon laboratuvarlarımız vakit kaybetmeden standartları çalışarak yapısal değişiklileri uygulamaya koymalılar. Hiç değilse elle tutulur bilimsel çalışmalarla uygulamaya dönük adımlar atılmalıdır. Elbette bu süreçte emek harcayacak ve ter dökeceğiz. Bu topraklarda yaşayan Luvi’lerin, Hatuşların ve Sümerlerin yaptığı gibi, Mustafa Kemal ATATÜRK’ün başardığı gibi bizler de başaracağız

Kendi adıma uyuyanlardan ve kolaycılığı seçenlerden olmak yerine, mücadele etmeyi tercih ederim. Bu yolda yürürken yalnız olmadığımı biliyor, emek ve ter dökmeye hazır herkesi bu yolda yürümeye davet ediyorum. Yakında Lozan Barış Antlaşması’nın 100. yıldönümü için hazırladığım “Türkiye-Yunanistan Nüfus Mübadelesi” kitabım kısmetse çıkacak. Sanırım geçmişimize, bugüne ve geleceğimize olan borcumuzu en güzel üreterek katkıda bulunabiliriz.


15 Mart 2022 Salı

SAFLAŞARAK IŞIĞIN GÜCÜNÜ KULLANMA VE YEŞİL GELECEK

 

SAFLAŞARAK IŞIĞIN GÜCÜNÜ  KULLANMA VE YEŞİL GELECEK

Bilim adamları,  sanayi toplumunun çevreye verdiği zarar eşiğinin 1980’li yılların sonlarında aşıldığını öne sürmektedirler.  Bu zararlar, Marmara’da müsilaj, Ege’de orman yangını, Karadeniz’de sel, Avusturalya’da sel ve sıcaklık, Güney Amerika’da yangın ve Pasifiklerde sıcaklıkla ölüm ve maddi kayıplar olarak kendini göstermektedir. Sanayi toplumunu kapitalizmle elde ettiği edinimler ve zenginlik uzun zamandır süpürülmeye ve tehdit edilmeye başladı.

Anadolu toprakları günümüze yön veren pek çok bilginin doğduğu topraklardır. Bunlar arasında Avrupa Birliği’nin MU (Atlantis) kıtası, Luvi (ışık) toplumu ve Lidya’lıların para, din kitaplarında geçen Nuh (Noah) tufanı ,  vs. pek çok örnek verilebilir. Bu bilgiler pek çok toplumda farklı anlamlar bularak filmlere ve popüler kültüre konu olmaktadır.

Günümüzde insanlık sanayi toplumu ve kapitalizmle geldiği yolculuğun sonuna yaklaşmaktadır. Bu durum ilk ABD’de 2008 yılı Wall Street kriziyle kendini göstermiş, 2018 ve 2020 yılı kovid-19 krizleriyle devam etmiştir. Günümüzde Rusya – Ukrayna savaşı gün yüzünde devam ederken, arka planda devletler, şirketler ve toplumlar ekonomik, silahlanma vs gibi pozisyon almaktadır.  Bu geçiş süreç uzadıkça insanlık acı çekmeye devam etmektedir. Elbette değişimler kolay olmamıştır ve olmayacaktır da. İnsanlık,  geçmiş birikimini ve Schumpeter’in “yaratıcı yıkım”  kuramını bilerek tüm toplumlar ve doğa için en hasarsız geçişin planlarını yapmalıdır.

Bu değişim sürecinde,  bu güne kadar elde edilen birikim kullanılarak dijital ve yeşil bakış açısıyla yeni bir yönetim, üretim ve yaşam biçimi inşa edebilir mi?  Dijital bakış açısı, insanlığın emekleyerek yıllar boyu elde edilen bilgi birikimini dijitale aktararak saflaştırması ve ışık hızında sorunlara çözüm üretmesini anlatılmaktadır. Yeşil bakış açısıyla doğa ve insan dostu denge içinde mutlu bir yaşam biçimini ele alınmaktadır. Bu geçişe “kuvva-i luvi” (ışık gücü) gibi bir üst isim arayışına devam etmekteyim.

27 Şubat 2022 Pazar

ARAYIŞ

Uzayıp giden barış ve savaşların ortasında insanlığın yeni yaşam düzenine ihtiyacı var. Bu satırları kaleme aldığım sırada Ukrayna'da savaş sürüyor, pek çok masum bebek metro tünellerinde dünyaya gözlerini açıyor. Diğer yandan Rusya'nın 60 km'yi aşan çeçen gibi toplama silahlı adamları sahaya inerken, Batı en modern ve bilgiye dayalı silah güçlerini sahaya sürüyor. Bu konuda akıl ve kalp gözüyle yaşamı tekrar ele alması, çevreyi ve başka insanları incitmeden bereketli bir model ortaya konulması gerekiyor.  Bu yüzden dijital dönüşüme;

"İnsan ve çevre odağında, teknolojinin ortaya çıkardığı "yaratıcı yıkım" sonucunda, yeni bir üretim, yönetim ve yaşam biçimine evrilme diyorum. İnsan ve çevre odağında, dijital ve yeşil değişerek dönüşümle yeni ve bereketli bir yaşama evrileceğimize inanıyorum

Tarih boyunca insanlık felsefe olarak iyiyi, doğruyu, güzeli ve faydalı olanı aramaktadır. Bu arayış içinde ontolojik olarak dertlerini yazıya dökerek kitabelere ve sonrasında kil üzerine aktarmıştır. Ancak yaşamdan sonrası ölüm gibi bilemediklerini hep merak etmiştir. Bu merak duygusu peşinde aklını kullanarak yol almıştır. Epikuros gibi “hazzın” peşinde, Gazali gibi “kalp gözü ve sezgi” peşinde yolları ayrılmıştır. Bu yolculuğun pek çoğunun kesişim noktası olan Anadolu coğrafyası üzerinde yaşıyor olmak tarihin bize armağan ettiği en büyük lütuflardan biri olmuştur. Bu topraklarda Atatürk ve arkadaşları gibi dehaların bizlere armağan ettiği bir sistemde bizler gözlerimizi açtık.  Türkler güçlü ve akıllı olanın ayakta kaldığı bu coğrafyada doğayla çok iyi bağlar kurmuşlardır. Hıdrellez gibi baharın gelişini kutladığımız etkinliklerde bu coşku doruğa ulaşmıştır.

Doğuda ilk örnekleri görülen sayısal rakamlar, Anadolu’da ortaya çıkan para ve diğer sistemler batı toplumunda akıl ve bilime dayanılarak farklı boyutlara evrilmiştir. Sanayi devrimleri ardı ardı takip etmiş makine dilinde yazılımlarla dijital dünya ortaya çıkmıştır. Ancak bu medeniyet vicdan ve merhametten yoksun ve hoşgörüden uzak gelişmiştir. Doğu toplumunun içerdiği hoşgörünün olmayışı diğer toplumları ötekileştirerek sömürülmesine ve hatta hiç acıma duygusu hissetmeden yaşamlarını zora sokma veya yok edilmesine kadar varmıştır. Bu böyle sürdürülebilir mi?

Toplumların akıl ve kalp gözünü eşit olarak kullandıkları yeni bir üretim, yönetim ve yaşam biçimine ihtiyaç var. Batı toplumlarında yeni yeni literatüre girmeye çalışan kapsayıcılık yaklaşımı asırlar öncesinde Anadolu toplumlarında zaten vardı.  Burada yapılması gereken Anadolu kültürüyle Batı medeniyetini bünyesinde birleştiren Türkiye Cumhuriyeti’nin duruşu dünyaya yol gösterici olacaktır. Bazı toplumlarda dijitali ön plana çıkartarak akıllı toplum oluşturmaya başladıkları ve bu konuda iddialı olduklarını ileri sürmektedirler. Ancak halen yapay zekâ kavramını hukuk kuralları çerçevesinde sınırlarını tam çizmekten uzaktırlar. Bu çalışmalar Anadolu medeniyeti felsefesi olmadan tam karşılığını bulamayacaktır.  Yeni medeniyet tüm insanları kapsayan, Batının dediği gibi kimseyi arkada bırakmayan,  insan ve çevre odağında bereketli bir medeniyet olmalıdır. İşte bunun için Anadolu bilim insanlarına daha çok çalışmasına, üretmesine ve bunu ortay koymasına ihtiyaç var.