İstanbul’un savunması Balkanlar’dan
başlar. 1900’ lü yılların başlarında, Balkanlarda
başlayan karışıklık altı ay sonra İstanbul önüne Çatalca’ya ulaşmıştı. Diyarbakır,
Gaziantep, Kayseri’nin savunması ise Suriye topraklarından başlar. Akıllı
devletler savaşları sınırlarının dışında tutar. Evet, Atatürk’ ün sözünde
olduğu gibi “Ulusun hayatı tehlikeye girmedikçe savaş bir cinayettir”. Sınırımızda
toplanan otuz bin kişilik bir ordunun bizden başka hedefi olmadığını görmemek
mümkün değildir. Afrin operasyonu, uluslararası hukuk kurallarına uygun, nefsi müdafaadır.
Avrupalı devletlerin bu operasyona
açıkça olmasa da, el altından destek verdiklerini biliyoruz. Teknolojimiz de emekleme
seviyesinin biraz daha üstünde.
Balkan
Harbi’nde hükümet, Balkan Miletlerinin bize saldırmayacağına “İmanım kadar”
eminim diyordu. Üç ay sonra düşman top mermileri ordumuzun tepesinde
patlıyordu.
Günümüzde ise hükümet açılım yapalım diye
başladı. Altı ay sonra ordumuzu hendek savaşları içinde bulduk. Afrin
operasyonu her yönüyle doğru bir adımdır.
Cephede
savaşan insan, savaşma gücünü genlerinden ve tarihinden alır. Sadece arkasında
milletinin olduğunu hissetmek ister. Silahlar patladığında artık tek bir hedef
olmalıdır: O da devlete ve millete en az zayiatla düşmanın yok edilmesidir. Ta
ki sahada son düşman aman dileyene ve masada son imza atılıncaya kadar. Sonra siyaset ve geleceği inşa etme süreci başlar.
Cephede savaşanların her türlü tartışma ve muhalefete
karnı toktur. Bunları savaşa girmeden önce tartışıp bitirmek en doğrusudur. Devlet-hükümet-ordu-millet..
topyekûn tek vücut, tek ses, tek yürek olma zamanıdır.
Amerikan
ordusunda albaylık rütbesine kadar görev yapmış eski bir Türk dostum, “Bizim
savaşma hırsımız ve ateş gücümüz dünyayı ürküttü” demişti. Gerçekten düğüne
hazırlanır gibi savaşa giden bir toplumuz.
Bir
diyalog;
- - Menzil nereyedir?
- - Kızılelma..
- - Geridekilere mesajın nedir?
- - Beklemesinler!!!
Şu ruhun
büyüklüğüne bakar mısınız? Üstüne yazmaya
gerek var mı? Bizi ne güzel anlatıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder