ZAMAN
Zaman,
göreceli kavramdır. Başka bir deyişle, farklı kişilik ve uygarlıklarda, farklı
anlamlar ifade edebilir. Ticari ve sosyal yaşantımızı zamana göre ölçer ve
ifade ederiz. Bir yerleşim yerinde bulunan saat kulesi, ticaretin burada
yaşayan insanlar için önemli bir geçim kaynağı olduğunu gösterir. Ticaret,
zaman takvimi üzerinden yürümek ister. Ailemizle veya bir dostla yaşanan güzel
zamanları özlemle anarız. Her şeyin sorgulanmaya başladığı bu dönemde, zamanı, ticaret
açısından ele alan bir şeyler karalamak isterim.
Tarihçe:
Bilinen
ilk takvim, Mısır medeniyetinde dünyanın güneşe göre uzayda durumunu takip
ederek ortaya konulan güneş takvimidir. Eski Türkler, güneş takvimini esas alan,
her ayın bir hayvanla sembolize edildiği, on iki hayvanlı takvim kullanmışladır.
Yalova’da bulunan Samanlı Dağlarında, bir zamanlar bu bölgede ay takvimi
kullanıldığını gösteren insan büyüklüğünde ay taşları mevcuttur. Çobanlık
yaptığım dönemlerde bu taşlara yaslanır, bereketli İznik Ovasına uzun uzun bakardım.
Bu taşlardan, bir zamanlar İznik ovasının ay takvimine göre işlendiği çıkarımı
yapılabilir. BU araştırılması gereken bir konudur. Mısır’dan sonra Roma ve İyonlar
doğayla en uyumlu zaman ölçüm biçimi olan, güneş takvimini esas almış ve
geliştirmişlerdir. Öyle ki, bir yıl içinde
10.8 sn’lik hata ile en doğru kabul edilen takvim ortaya çıkmıştır. Roma ve
ardından İyonlar’dan sonra güneş takvimi, içine biraz Hristiyanlık katılarak adına
Miladi Takvim denilmiştir. İslam dini,
ay takvimini esas alarak Hicri Takvimi ortaya çıkarmıştır. Büyük Selçuklu
İmparatorluğu, ticareti düzenlemek için güneş takvimini esas alan Celali
Takvimini düzenleyip kullanmışlardır. İslam dini günü, insan doğasına uygun beş
parçaya ayırmıştır. Minarelerden esas sesiyle zamanı bize hatırlatmaktadır. Türkiye
Cumhuriyeti 26 Aralık 1925 tarih ve 698 sayılı “Takvimde Tarih Mebdeinin
Tebdili” hakkındaki kanunla, Hicri 1342 Ocak ayının ilk günü 1 Ocak 1926 olarak
kabul etmiş ve günümüzde halen kullanılmaktadır. Güneş takviminin çok eskiden
bu yana insan doğasına en uygun bir zaman ölçüm biçimi olduğu kabul edilebilir.
Kapitalizmde Zaman:
Kapitalist
sistemde, dünyaya gözlerini bizim gibi memur ailede açan bireyler için zaman,
aylıktır. Ayın sonuna doğru gelen faturalar bir ayın daha bittiğini hatırlatır.
Maaş bankaya yatırıldığında, emeğinin karşılığını almış olmanın mutluluğu
hissedilir. Günümüzde böyle yaşayan bireyler için zaman, ayın sonunu getirmek
ve hesabın aylık olarak tutmasını sağlamaktır. Yani zaman, aylık hesaplar
üzerinden yapılır. Yitip giden ömürler ve
ne kadar zavallı bir durum!! Bir diğer anlamda modern kölelerizdir
aslında.
Oysa
tüzel kişilikler için zaman planı farklı işler. Örneğin, küçük ölçekli tüzel
kişilik şirketler planlarını yıllık bilançolar üzerinden yapar. Hedeflerini
yıllık veya beş yıla kadar vadeye yayarak ortaya koyarlar. Holding veya
belediye gibi tüzel kişilikler minimum beş, yirmi beş – otuz ve hatta elli
yıllık planlar yapmaktadır. Ve yapmalıdır da. Devletler ise en kısa beş yıllık,
sonrasında yirmi, elli ve hatta yüz yıllık planları vardır. Eğer bu planlar yoksa bu kişilikler, sonbahar rüzgârlarına
kapılmış yaprak gibi çürüyene kadar oradan oraya savrulmaya mahkûmdurlar.
Gelecek?
Aileler,
küçük bir işletme gibi düşünerek, kendi içinde kazançlarını yıllık, beş, on ve
hatta yirmi yıllık olarak ortaya koymalı ve değerlendirmelidir. İnsan, kendi
cüzi (Sınırlı) iradesiyle ortaya bir kurgu koyar, rekabet gücünü bu kurgu
peşinde kullanır. Elinden geleni yaptıktan sonra geri kalanı, dinimizin
getirdiği güzellikle tevekkül ederek yaratana ve onun külli (Sınırsız)
iradesine bırakır. Ancak kendi kurgusunu sık sık tefekkür ederek, yani düşünüp
gözden geçirerek, değişen şartlara göre ilkeleri doğrultusunda yeniler.
Değişik
kültürler, dini ve milli özel zamanlarını
kendi kültürlerine göre ayarlamakta ve dünyanın ticaret ritminde değişiklik
ortaya koymaktadır. Ticari hayatın zamanını tüm dünyayı kapsayacak şekilde
dinlerden bağımsız olarak yeniden yorumlanması zamanı gelmiştir. Tarafgirlik,
doğanın zamanına göre olmalıdır artık. Bu ritme kulaklarımıza tıkarsak
insanlığın başına daha pek çok dertlerin açılacağı gün gibi apaçıktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder